Anksiyete ve ben
Anksiyete (bunaltı), hemen hemen her insan tarafından yaşanan bir duygudur. Asıl amacı, yaşamın sürdürülmesi ve uyum davranışının gelişimini sağlamaktır. Ancak bir yere kadar sağlıklı olan bu duygunun yaşanması, bir noktadan sonra kişinin yaşamını ve diğer insanlarla olan ilişkilerini olumsuz olarak etkilemeye başlar.Bunaltı duygusu, olaylara içerdikleri tehlikelerle orantısız, uygunsuz ve abartılmış yanıtlar verilmesine neden olur.
Bunaltı, çeşitli bedensel ve ruhsal belirtilerle kendini gösterir. Başlıca bedensel belirtiler arasında çarpıntı, kalp hızında artma, tansiyon yükselmesi veya düşmesi, yüz kızarması, nefes darlığı, yorgunluk hissi ve çabuk yorulma, titreme, karın ağrısı, bulantı-kusma, ağız kuruluğu, sık idrara çıkma, terleme ve ateş basması sayılabilir. Sıklıkla gözlenen ruhsal belirtiler ise, kontrolünü yitirme, aklını yitirme ve ölüm korkusudur. Tüm bu belirtiler, kişide endişe,dehşet,tedirginlik,gerginlik,sinirlilik ve çaresizlik gibi duyguların yaşanmasına neden olur.
Bunaltı,kalıtımsal,biyokimyasal,çevresel,kişisel etmenlerle ortaya çıkabildiği gibi, çeşitli hastalıklar ve kullanılan bazı ilaçlara bağlı olarak da oluşabilir. Bunaltı en sık gözlenen ruhsal belirtilerdendir. Fobiler, panik bozukluğu,obsesif-kompulsif bozukluk gibi çeşitli tipleri mevcuttur.
Bunların arasında en sık karşılaşılanı fobiler,yani korkulardır.
Fobi, gerçekte tehlikeli olmayan bir nesne,etkinlik veya durumdan dolayı kişide sıkıntı yaratan ve mantıksız olan bir korku duyulması durumudur. Kişiler,kedi,köpek,böcek gibi hayvanlardan,kan görmekten,yaralanma veya sakatlanmadan, doktor veya diş hekiminden,kapalı yerlerde kalmaktan,yükseklikten veya uçağa binmekten aşırı derecede korkabilirler.Bu tür durumlar, özgül fobi,yani belli bir nedeni olan aşırı korku olarak adlandırılır.
Kişinin,sosyal ortamlarda veya beceri gerektiren etkinliklerin yapılması söz konusu olduğunda,utanç duyacağı durumlara düşecek davranışlar yapabileceği korkusuyla bu tür ortamlara girmekten çekinmesi ise, sosyal fobi olarak adlandırılır.Kişiler az tanıdıkları insanların önünde konuşmaktan,yemek yemekten, toplantılarda söz almaktan kaçınmaya başlarlar.
Panik atak, aniden başlayan ve zaman zaman tekrarlayan, insanın dehşet içinde bırakan yoğun sıkıntı ya da korku nöbetleridir.Hastalarımızın çoğu zaman “kriz” adını verdiği bu nöbetlere biz PANİK ATAĞI diyoruz.
Panik bozukluğu,
• Tekrarlayan,beklenmedik Panik Atakları ve
• Ataklar arasındaki zamanlarda başka panik ataklarının da olacağına ilişki sürekli bir kaygı duyma,
• Panik ataklarının “kalp krizi geçirip ölme; “kontrolünü yitirip çıldırma”ya da“ felç geçirme” gibi kötü sonuçlara yol açabileceği inancıyla sürekli üzüntü duyma ya da
• Ataklara ve olası kötü sonuçlarına karşı önlem olarak(işe gitmeme,spor,ev işi yapmama,bazı yiyecek ya da içecekleri yiyip içmeme,yanında ilaç,su,alkol,çeşitli yiyecekler taşıma gibi)bazı davranış değişikliklerinin görüldüğü ruhsal bir rahatsızlıktır.
Panik atak geçirme endişesi, kişinin sosyal, mesleki ve ailevi yaşantısını önemli ölçüde etkileyebilir. Dışarı yalnız çıkmak istemeyebilir. Toplu taşıma araçlarına binmekten kaçınır.Kalabalık yerlerde bulunmak,kapalı yerlere girmek yoğun bir endişe yaratır.Kendisini emniyette ve rahat hissetmek için ilaç, kolonya,şeker gibi nesneleri yanında taşıyabilir.
Obsesif-kompulsif bozukluk ya da toplum yaygın adıyla “titizlik hastalığı” kişiye rahatsız edici gelen, bir türlü akıldan çıkmayan, tekrarlayıcı dürtü ya da düşüncelerin varlığı(obsesyon, yani saplantı)ve kişinin bu saplantılarından kurtulabilmek için geliştirdiği davranışlardan(kompulsiyon, yani zorlantı)oluşur.Örneğin zihinden uzaklaştırılamayan“hastalık bulaşacağı saplantısı”na karşı geliştirilmiş olan sürekli yıkanma ve temizlenme davranışı bunun en sık ve yaygın şeklidir.Cinsel saplantılar, zarar verme ya da zarar görme saplantıları, dini saplantılar ve bunlardan kurtulabilmeye yönelik geliştirilen sayı sayma, tekrarlama, kapıyı ve ocağı kapattıktan sonra defalarca kontrol etme gibi kişiyi zorlayan davranışlarla da sıkça karşılaşmaktadır.
Bu hastalıkların kesin nedeni henüz yeterince bilinmemekle birlikte, tedavisi konusunda önemli ve güldürücü gelişmeler vardır.
Psikoterapi ve ilaç tedavisi yararlı olmaktadır.
Öneriler
• Öncelikle bir psikiyatri (ruh sağlığı ve hastalıkları) uzmanından yardım talep ediniz
• Sıkıntınız ve bedensel yakınmalarınız için çok çeşitli uzmanlık dallarındaki hekimlere başvurmayın, yani“doktor doktor dolaşmayın”.Tek bir hekimle kuracağınız iyi bir hasta- hekim ilişkisi, yakınmalarınızın düzelmesini hızlandıracaktır.
• Özellikle panik atağı sırasında,hastanelerin acil servislerine başvurmayın.Panik atağı sırasındaki sıkıntı ve bedensel yakınmalarınızla tek başınıza başa çıkabilmeniz çok daha önemlidir.Aksi durumlar,hastalığınızı olumsuz etkileyecek, gözünüzde daha da büyüyecektir.
• Yeterli tetkiklerden sonra bedensel yakınmalarınızın organik bir bozukluktan kaynaklanmadığına ilişkin olarak size verilen güvencelere inanın ve sık sık tansiyonunuzu veya kan şekerinizi ölçtürmeyin,kendiliğinizden gereksiz tetkikler yaptırmayın.Bu tür davranışlar, rahatsızlığınızın düzelmesini geciktireceği gibi,ağır bir maddi yük altına girmenize de neden olacaktır.
• Çay ve kahve, içerdikleri bazı maddeler nedeniyle sıkıntınızı artıracaktır. Bu tür içecekleri fazla tüketmeyin.
• Alkol, sizi geçici bir rahatlatabilir.Bu durum yanıltıcıdır.Alkol bağımlılığı tehlikesinin yanı sıra, alkolün kullandığınız ilaçlarla etkileşmesi sonucu çok ciddi yan etkilerle karşı karşıya kalabilirsiniz.
• Yaşadığınız sıkıntı nedeniyle,” Çocuğumu veya kendimi pencereden atar mıyım?”,”Çevreme zarar verir miyim?”gibi çok rahatsız edici düşünceleriniz olabilir. Bu düşüncelerle tek başınıza baş edemediğiniz zamanlarda telefonla hekiminize veya danışmanlık hizmeti veren kurumlara ulaşabilirsiniz.Bu çabalarınız da yetersiz kalırsa, yakınınızdaki bir psikiyatri merkezine baş vurun.
• İyileştiğiniz düşünces03iyle ilaçlarınızı kesmeyin. Tedavinin sona erdirilme kararını hekiminizle birlikte alın.Unutmayın ki, yakınmalarınız geçse bile hastalığınızın tekrarlamaması için bir süre daha ilaç kullanmanız gerekebilir.
• Hastalığınızı yeneceğinize dair inancınızı canlı tutun ve mücadeleden vazgeçmeyin.
YALNIZ OLMADIĞINIZI UNUTMAYIN!
Kaynak: Psikiyatrist Dr.Gönül ERDAL
Yazı: Anksiyete bozuklukları spektrum hastalıkları