Şizofreni, alevlenme ve yatışma dönemleriyle kendini gösteren kronik bir psikiyatrik hastalıktır. Şizofreni de migren ya da epilepsi gibi beyin hastalığı olmakla beraber gerek ortaya çıkmasında gerekse nasıl bir gidiş göstereceğinde çevresel, psikolojik ve sosyal etkenlerin de rolü vardır. Diğer psikiyatrik bozukluklara göre şizofreni kişinin mesleki ve sosyal işlevselliğinde daha ciddi kayıplara yol açabilmektedir.
Psikoz ne demektir?
Psikoz kişide gerçeği değerlendirme yetisinin belirli bir süre bozulduğu durumların genel adıdır. Bu sırada algı bozuklukları,dış dünyada olup bitenleri hatalı değerlendirme, kendi düşünceleriyle, hatta rüyalarıyla dış gerçekliği ayırmada güçlük söz konusu olabilir. Şizofreni, psikotik bozuklukların başlıcasıdır. Ancak madde kullanımı ya da tıbbi nedenlerle de psikotik belirtiler görülebilir.
Şizofreninin belirtileri nelerdir?
Şizofreninin alevlenme ve yatışma dönemlerinde farklı belirti ve bulgular ön plana çıkar. Alevlenme döneminde özellikle düşünce ve algılama bozuklukları ön plana çıkar. Örneğin kişi çevresindekilerin kendisine düşman olduğuna, izlendiğine, herkesin kendi hakkında konuştuğuna ya da çevresinde tam anlayamadığı” bir şeylerin döndüğüne” inanabilir. Bu düşünce bozukluğu sarsılmaz, değişmez derecede güçlüyse ” hezeyan ” olarak tanımlanır. Kişinin çevresine karşı tutumu da bu hatalı düşüncelerden etkilenir.Korku ya da öfke duymak gibi, insalardan kaçınmak ya da kavgacı olmak gibi.ya da kişi ortada bir ses, görüntü olmamasına karşın bunları varmış gibi algılayabiliyor ( halüsinasyonlar ). Eğer sadece kendinin duyduğu bu seslere yüksek sesle yanıt verirse dışarıdan kendi kendine konuştuğu izlenimi verebilir.Şizofreninin alevlenme belirtileri yatıştıktan sonraysa kişide günlük işleri yapmakta isteksizlik, alışveriş sırasında ya da bir yerden bir yere giderken karşılaştığımız, bize basit gelen bazı sorunların üstesinden gelmekte güçlük çekme gibi, genel olarak hayatla başa çıkmakta zorlanma diyebileceğimiz durumlar görülüyor. Hasta, ev içindeki sorumluklarını yerine getiremeyebiliyor.Bu durum, çoğu zaman yakınları tarafından tembellik hatta şımarıklık olarak görülür. Oysa ki bunlar şizofreninin temel belirtileridir. Bazı hastalarda konuşma miktarının azaldığı, kendine bakımın gerilediği gözlenir.
Sonuç olarak şizofreninin düşünmek, anlamak, espri yapmak, sorun çözmek gibi pek çok zihinsel işlevi bozabildiğini ve kişinin iş yaşantısını, öğrenciyse okul başarısını ve tüm çevresiyle ilişkilerini olumsuz etkilediğini söyleyebiliriz.
Bu belirtiler her hastada görülür mü?
Her hastada bu belirtiler görülmez.Hezeyanlar çoğu hastada görülürken halüsinasyonlar da hastaların % 70-80 kadarında görülebilir. Bazı hastalarda dağınık davranışlar ön plandayken bazılarında çevreden uzaklaşma, konuşmanın fakirleşmesi, dikkat bozuklukları daha ağırlıklıdır.
Şizofreni en çok hangi yaşlarda başlar?
Şizofreni genellikle genç yaşta, sıklıkla 18-25 yaş döneminde başlar. Bu aralığı 15-45 yaş olarak genişletmek de mümkündür. Ancak hastalığın erken belirtileri aylar hatta yıllar önce ortaya çıkar.
Şizofreninin ilk belirtileri nelerdir?
Şizofrenin erken belirtileri ilk hastaneye başvurudan 2 yıl kadar önce başlar. Genellikle hastanın arkadaşlarıyla, ailesiyle ilişkilerin bozulması veya içe kapanma dikkat çekebilir. Öğrenciyse, ders başarısındaki gerileme özellikle öğretmenlerince fark edilebilir. Okuldan kaçma, kavgacılık gibi davranış değişiklikleri de hastalığın habercisi olabilir.
Durgunluk, zihni toparlayamama ve kendine bakmakta isteksizlik de şizofreninin erken belirtilerindendir. Erken belirtiler, depresyon belirtileriyle benzerlik gösterir.
Kimler şizofreniye yakalanma bakımından riskli gruptadır?
Yukarıda söz edilen erken belirtiler ortaokul lise dönemindeki pek çok gençte, genç kızlığa ya da delikanlılığa geçiş döneminin karmaşası içinde de ortaya çıkabilir. Dolaysıyla bu belirtileri gösteren herkeste şizofreni gelişeceğini düşünmek yanlıştır.Ancak yakın akrabaları arasında şizofreni dahil olmak üzere ciddi psikiyatrik hastalık bulunan bir kişide erken belirtiler gözlendiğinde dikkatli olmak gerekir. Çevresiyle ilişkileri eskiden beri zayıf, içe dönük diyebileceğimiz kişilerde de erken belirtiler özellikle dikkate alınmalıdır.
Şizofreni yaygın bir hastalık mıdır?
Şizofreni nadir görülen bir hastalık değildir. Tüm dünyada, her 100 kişiden birinin yaşamının bir döneminde şizofreniye yakalanma riski vardır. İstanbul’da 50-60 bin civarında, Türkiye’de ise 300-350.000 kadar şizofreni hastası olduğu söylenebilir. Hastalığın yakınlarına getirdiği sosyal yükü de hesaba katarsak ülkemizde 1-2 milyon kişinin şizofreniden etkilendiğini söylemek mümkündür.
Şizofreni ile zeka düzeyi arasında ilişki var mıdır?
Bu soru özellikle Akıl Oyunları filminden sonra daha sık sorulmakta. Aslında şizofreni farklı zeka düzeyine sahip bireylerde görülebilir. Ancak daha yüksek zihinsel kapasite gösteren bir işte çalışan bireylerde hastalığın oluşturduğu gerileme daha belirgin olmaktadır. Hastalığın zeki insanlarda daha sık görüldüğüne ilişkin kanının bundan kaynaklandığı düşünülmektedir.
Öte yanda hastalık zihinsel yetenekleri gerilettiğinden hastalık öncesine göre çoğu bireyin katsayısında (IQ) düşme olmaktadır.
Şizofreni hastaları tembel midir?
Hastalık nedeniyle okulu ya da işi bırakmak veya tıraş olmak, yatağı yapmak, markete gitmek gibi günlük işleri yapamamak şizofreni hastalarında sıkça rastlanan bir durumlardır. Oysa şizofreni hastaları, hastalık öncesinde başarılı öğrencilik ya da iş yaşantısına sahip olabilir. Gerçekten tembel olsalardı bu başarıları gösteremezlerdi. Bu tür “üşengeçlikler” hastalığın negatif belirtilerindendir. Şizofreni, bize çök kolay gibi gelen günlük etkinliklerin sürdürülmesi bile olanaksız kılabilir.
Şizofreni hastası başkalarına zarar verir mi?
Aslında şizofreni hastasının zararı kendinedir. Günümüzde şiddet giderek yaygınlaşıyor. Gün geçmiyor ki çevrede “sağlıklı”,”normal” kabul edilen birisinin karısına, meslektaşına ya da hiç tanımadığı birine şiddet uyguladığını duymayalım. Buna karşın şizofreni hastalarının “saldırgan” olduğuna ilişkin yüzyıllardır süregelen yaygın bir inanış var. Günümüzde sinema,TV ve yazılı basında çıkanlar da bu inanışın güçlenmesinde rol oynamakta. Hastalık nedeniyle çevrede olup bitenleri yanlış yorumlayan hasta uygun davranışı seçmekte zorlanabilir. Bu nedenle bazı hastaların konuşmaları, davranışları başkalarına garip gelebilir. Ancak çevreye zarar verme durumu özellikle uygun ve devamlı tedavi almayanlar ve alkol/ madde kullananlar için söz konusudur.Saldırgan davranışlar gerçekleşirse,sıklıkla aile bireyleriyle sınırlıdır. Şizofreni hastaları arasında tekrarlanan suç işleme durumu toplum ortalamasının altındadır. Öte yandan şizofreni hastaları yaygın biçimde çevrenin fiziksel ve duygusal saldırılarına maruz kalmaktadır. Hastaların saldırgan olduğuna ilişkin önyargıyı gidermenin en etkili yolu bu kişilerin tedavi sistemine girip düzenli tedaviye devam etmelerinin sağlanması ve madde kullanmalarının önlenmesidir.
Şizofreninin tanısında kullanılan film, test vb. tanı yöntemleri var mıdır ?
Şizofreni alanında kullanılan laboratuar yöntemleri hızla gelişmekle beraber bunlardan hiçbiri hastalığın kesin tanısının konmasında bize yardımcı değil.Günümüzde kişinin genetik özellikleri saptanarak hasta olanlarla olmayanlar arasındaki farklar saptanabiliyor.BT,MR gibi beyin görüntüleme yöntemleri,beyin elektrosu(EEG) şizofreni hastalarının beyinlerinde sağlıklı kişilere göre bazı farklılıklar olduğunu gösteriyor. Ancak bu yöntemler daha çok ayırıcı tanıda yararlı olmakta. Bununla beraber laboratuar yöntemlerindeki gelişmelerin hastalığın oluşma nedenleri,tedaviye yanıtın ölçülmesi gibi konularda bize çok yararlı olacağı kesindir.
Şizofreni tanısı nasıl konur?
Tanı koymak için sadece hastanın yakın dönemdeki durumunu değerlendirmek yeterli olmaz. Pek çok psikiyatrik bozukluğun belirtileri birbiriyle örtüştüğünden tanı koymakta aceleci olmak hatalı sonuca yol açar. Tanı, psikiyatristin başında olduğu bir ekibin, muayene,aile görüşmesi,psikolojik test sonuçları,diğer laboratuar incelemelerinin sonuçlarını değerlendirmesiyle konur. Konan tanının geçerliliğini test etmek için hastanın birkaç ay izlenmesi uygundur.
Erken tanı şizofreninin gidişini etkiler mi?
Aslında pek çok hastalık erken tanı ve tedavi durumunda daha olumlu bir gidiş gösterir.Aynı şey şizofreni için de geçerlidir. Hastalığın ilk belirtilerinin ortay çıkmasından hekime başvurulmasına kadar geçen süre uzadıkça hastalığın daha yavaş iyileştiği ve alevlenmelerin daha sık tekrarlandığı bilinmektedir.
Anne babanın hatalı tutumu şizofreniye neden olur mu?
Aileler çoğu zaman yakınlarının hastalığının nedenine ilişkin düşünürken kendilerini de suçlar.”Çocukken çok sıktık,yatıla okula gönderdik, ondan mı oldu?” gibi sorular sık sorulur. Çocuklukta yaşadıklarımız kişilik özelliklerimizin oluşmasında rol oynamakla beraber,bu yaşantılar tek başına şizofreniye yol açmaz.Öte yandan şizofreni başladıktan sonra ailenin hastaya karşı tutumu hastalığın nasıl seyredeceği konusunda belirleyici olmaktadır.Hasta bireye aşırı eleştirel ya da aşırı koruyucu kollayıcı davranan ailelerde hastalık daha sık alevlenmekte, daha çok hastaneye yatış gerekmektedir.
Hastaya çocuk ya da hasta muamelesi yapmamak,onu yönetmeye kalkmamak önemlidir.
Çocukluk döneminde şiddete ve cinsel istismara maruz kalmak ileride şizofreniye yol açar mı?
Araştırmalar şizofreni hastaları arasında çocukluğunda ciddi ya da uzun süreli şiddete,cinsel travmaya,hatta duygusal ihmale uğramış olanların toplum ortalamasından daha sık görüldüğünü gösteriyor. Ancak bu tür olumsuz yaşantıların şizofreni gelişmesi için diğer risk etkenlerinin de bulunduğu kişilerde hastalığın ortaya çıkmasına yol açtığı ya da kolaylaştırdığı söylenebilir.
Çok ders çalışmak, okumak şizofreniye neden olur mu?
Olmaz.Ancak bazı durumlarda nedenle sonuç birbirine karışabilmektedir.Kişi, hastalığın özellikle erken dönemlerinde dış dünyadan uzaklaşırken belirli bir konuya aşırı zaman ayırabilir.Felsefi ya da dini kitaplar,ibadet,aşırı spor,aşırı ders çalışmak,banyo yapmak gibi.Ancak bunlar hastalığın nedeni değil,şizofreninin gidişi sırasında ortaya çıkan durumlardır.
Fazla mastürbasyon yapmak şizofreniye yol açar mı?
Açmaz. Ancak yukarıda belirtildiği gibi kişinin dış dünyaya ilgisi azaldıkça cinsel doyum için de çevresindeki kişilere ilgisini yöneltemeyecektir. Kendi bedenindeki değişikliklerle aşırı ilgilenme(sürekli aynayla yüzünü inceleme gibi)ya da fazla mastürbasyon yapma bu sürecin sonucudur. Hastalığın nedeni değildir.
Şizofreninin sebebi nedir?
Hastalığa yol açan tek bir neden yoktur.Hastalığın farklı tiplerinde farklı nedenlerin ağırlıklı rol oynadığı söylenebilir. Ayrıca şizofreni hastalarının beyninde saptanan değişikliklerin hastalığın nedeni mi, sonucu mu olduğu da tartışmalıdır. Çocuklukta, hatta anne karnındayken beynin normal gelişmesinden sorumlu genlerin görevini yapamamasını o kişiyi ileride şizofreniye yatkın kılacağı düşünülmektedir. Bu genlerin etkisini olumsuz yönde etkileyen pek çok durum hastalığı da yatkınlık sağlıyor denebilir. Örneğin hamilelikte ciddi beslenme bozukluğuna yada viral enfeksiyonlara maruz kalma,baba yaşının ileri olması nedeniyle oluşabilen kromozom bozuklukları hastalık riskini artırmaktadır. Ancak bu tür risk etkenlerine sahip olanların da çok azında sonradan şizofreni görülmektedir.
Beyindeki kimyasal maddeler hastalığa nasıl neden oluyor?
Beyindeki hücreler(nöronlar)kendi aralarında haberleşmek için nörotransmitter denen bazı kimyasal maddeleri kullanır. Serotonin,dopamin, adrenalin,asetilkolin bunlardan en çok bilinenlerdir. Bu maddeler uyku,uyanıklık,dikkat,iştah,istek duyma gibi pek çok işlevin gerçekleşmesinde rol oynar. Ayrıca bu nörotransmitterlerden birini daha ağırlıklı kullanan hücre grupları beynin bazı bölgelerinde demetler,yollar oluşturur. Bu yollar birbirleriyle bağlantılı olup bir diğerini işlevini de etkilemektedir. Sonuç olarak beyni bir bilgisayar ağına yada telefon şebekesine benzetebiliriz. Beyindeki kimyasal maddeler bu şebekenin sağlıklı işlemesinden sorumludur. Şizofreni hastalarında bu yollardan bazılarının aktivesinin arttığı bazılarının ise azaldığı bilinmektedir. Hastalık belirtilerinden örneğin dopaminin etkinliğinin bazı yollarda azalmasının bazı yollarda ise artmasının sorumlu olduğuna ilişkin bulgular vardır. Sonuçta halüsinasyon, hezeyan, dikkat dağınıklığı,öğrenme güçlüğü vb. belirtiler kimyasal maddelerin işlevindeki bozukluğa bağlı ortaya çıkar. Öte yandan gerek olumsuz yaşantılar (ciddi stres,travmalar gibi) gerekse beyindeki diğer kimyasal maddelerdeki değişiklikler belirli bir nörotransmitterin aktivesini değiştirebilmektedir. Ayrıca bu kimyasal maddelerin üretilmesi,taşınması ve ortadan kaldırılması da genlerin kontrolünde olduğundan şizofreniyi sadece beyindeki kimyasalların bozukluğu gibi görmek yeterli olmayacaktır.
Şizofreni kalıtsal olarak geçen bir hastalık mıdır?
Şizofrenide kalıtımın önemli rolü vardır. Şizofreni hastalarının ailelerinde bu hastalığın daha sık görüldüğü bilinmektedir. Ancak hastalık her zaman basitçe anne – babadan çocuğa geçmemektedir.
Yakın akrabaları arasında şizofreni hastası olan kişide bu hastalığın çıkma ihtimali ne kadardır?
Anne,baba,kardeş gibi yakın akrabalardan biri şizofreni hastasıysa diğer kardeş ya da çocuklarda aynı hastalığın görülme riskinde artış olur. En yüksek risk ikizlerde (tek yumurta) görülür. Bu tür ikizlerden birinde hastalık varsa diğerininde de görülme riskİ %50” ye yakındır. Anne,baba ya da kardeşlerden birinde hastalık varsa diğer çocuklarda şizofreni görülme riski 8 – 12 kat artmaktadır.
Uzak akrabaları arasında şizofreni hastası olan kişide bu hastalığın çıkma ihtimali ne kadardır.?
Dayı,hala,dede vb. ikinci derece akrabalar ve kuzen gibi daha uzak akrabalarda şizofreni varsa o kişide de hastalığın görülme olasılığı %2 – 5 kadardır. Bu riskler yaş ilerledikçe azalır.
Şizofreni tedavi edilebilir mi?
Şizofreni tedavi edilebilir bir hastalıktır. Şeker hastalığı,astım yada yüksek tansiyon da kronik hastalıklardır. Bu hastalar hekimlerinin önerilerine uyar, tedavisine, diyetine dikkat ederse hastalıklarıyla birlikte çalışabiliyor, eğleniyor, tatil yapıyor.Şizofreni hastası da tedavi ekibiyle ilişkisini kesmez, ilaçlarını aksatmazsa durumuna uygun bir işte çalışması, çevresiyle ilişkilerini geliştirmesi mümkün olacaktır.
Tedavide ne tür yöntemler kullanılıyor?
Uygulamaları ilaç ve ilaç-dışı tedaviler olarak ayırmak mümkündür.Özellikle düşünce ve algı bozukluklarının giderilmesinde ilaçlar çok etkilidir. Şizofrenide ayrıca sosyal becerileri geliştirmeye,sorun çözmeyi ve hastalıkla başa çıkmayı öğretmeye yönelik grup tedavileri de uygulanmaktadır. Çünkü biriyle sohbet etmek istediğimiz zaman söze nasıl başlayacağımızı öğreten bir ilaç icat edilmedi henüz. Ancak ilaç tedavisi olmaksızın bu tür eğitim ve tedavilerin tek başına etkili olmadığını vurgulamak gerekir.
Şizofreni tedavisinde kullanılan ilaçlar nelerdir?
Şizofreni tedavisinde kullanılan antipsikotik denen ilaç grubu aslında bu hastalığın tedavisine özel ilaçlar değildir. Psikotik belirtilerin görüldüğü duygudurum bozukluğu, depresyon vb. durumların tedavisinde de kullanılmaktadır. Antipsikototikler özellikle hezeyan,halüsinasyon,dağınık ve kontrolsüz davranışların giderilmesinde etkilidir. Bu grup ilaçların bağımlılık yapması söz konusu değildir. Şizofreni tedavisinde ayrıca antidepresan ilaçlar,epilepsi tedavisinde kullanılan ilaçlar da yardımcı tedavi olarak yer alabilir. Gerektiğinde kaygı giderici (anksiyolitik) ilaçlar tedaviye eklenebilir. Ancak bu ilaçların bağımlılık yapma potansiyeli olduğundan kullanım süresine doktorun karar vermesi gerekir.Ayrıca antikolinerjik ilaçlardan bazıları bazı antipsikotiklerin yan etkilerini dengelemek için kullanılır. Ancak bu ilaçların tek başına hastalık belirtilerinden herhangi birine etkisi yoktur.
İlaçlar ne şekilde etkili oluyor?
Antipsikotiklerin ortak özelliliği beyindeki dopamin reseptörlerine bağlanarak,hücreler arasında dopamin aracılığıyla yapılan haberleşmeyi değiştirmektir. İlaçları kapının anahtarı gibi düşünürsek beyinde bulunan reseptörler de kilide benzetilebilir.Yani ilaç bu kilidi açabilir veya kapayabilir.Beynin bazı bölgelerinde dopamin etkinliğindeki artışın hezeyan ve halünasiyonların ortaya çıkmasıyla ilişkili olduğu bilinmektedir. İlaçlar bu bölgelerde artmış etkinliği azaltırken hastalık belirtilerinin de yatışmasını sağlar.Ancak gerek dopamin reseptörlerine bağlanma gerekse bu ilaçların etkilediği 10-15 kadar farklı reseptöre bağlanma sonucu ilaçtan ilaca farklılık gösteren yan etkiler de ortaya çıkar.
Yeni kuşak ilaçlar eskilerden farklı mı?
Yeni kuşak ilaçlar ayrıca serotonin reseptörlerine de bağlanır.Bu etki dopamin üzerinden ortay çıkan kas kasılmaları,yerinde duramama ya da hareketlerde yavaşlama,cinsel işlevlerde bozulma gibi yan etkilerin ortaya çıkmasını azaltır. Ayrıca şizofreninin belirtilerinden olan ve klasik ilaçlarla daha da artabilen zihinsel yavaşlık,plan yapabilme,problem çözebilme güçlüklerini bir ölçüde giderebilir. Ancak yeni kuşak ilaçların da kilo artışı,uyuşukluk,cinsel istekte azalma gibi yan etkileri vardır. Yeni kuşak ilaçlar kendi aralarında da yapıca birbirinden farklılık gösterdiğinden bu yan etkiler de ilaçtan ilaca değişmektedir.
Şizofreni hastası bir kişi ne süre ilaç kullanmalıdır?
Bu sorunun yanıtı hastalığın nasıl seyrettiğine göre değişir.İlk kez hastalık dönemi yaşayan bir kişi tedavi gördükten sonra tamamen eski haline dönmüşse 1-1.5 yıl sonra ilaçların kesilmesi denenebilir. Ancak belirtilerin bir kısmı devam eden kişilerde ilacı kesmeyi denemek bile hatalı olur.Tam düzelme göstermeyen,sık alevlenme gösteren ya da kendine veya çevreye zarar verme riski taşıyan hastalarda tedavi 5 yıldan daha uzun sürer.
İlaç kullanmanın sakıncası var mı?
Hastalar çoğu zaman hastalığın belirtilerinden kullandıkları ilaçları sorumlu tutma eğilimindedir(düşünmede yavaşlama,öğrenme güçlüğü gibi).Antipsikotik ilaçların da diğer tüm ilaçlar gibi değişik yan etkileri vardır.Antipsikotik grubundaki ilaçların yan etkileri farklı olabildiği gibi,aynı ilacın farklı hastalarda aynı yan etkilere yol açmadığı da görülür.Bunları en aza indirmek için hekimin uygun ilacı seçip uygun dozu saptaması gerekir.Antipsikotik ilaçlar bağımlılık yapmaz.
Tedaviye bağlı kilo artışına karşı ne gibi önlemler alınabilir?
Kilo artışı bazı antipsikotik ilaçların yan etkilerinden olan iştah artışına bağlı olabildiği gibi hastanın daha durgun,hareketsiz bir yaşam sürmeye başlamasından da kaynaklanır.Bazı antipsikotiklerin diğerlerine göre daha fazla iştah açtığı,bazılarının da böyle bir yan etki göstermediği bilinmektedir.Yan etkileri arasında kilo artışı bulunan bir kişi günlük beslenmesini kontrol eder, her gün ılımlı düzeyde fiziksel aktivede bulunursa kilo almaz(örneğin günde 45 dakika yürüyüş gibi).Bir diyetisyen yardımıyla yeme alışkanlıklarını değiştirebilen hastalarda ilaç kullanırken alınan kiloları verebilmektedir.Ancak buna düzenli olarak devam etmek kolay değildir.Bu nedenle kilo almaya eğilimli,kendisinde ya da ailesinde şeker hastalığı bulunan hastalara bu tür yan etkisi olmayan ilaçların seçilmesi uygun olur.
Şizofreni kişinin cinsel yaşamını etkiler mi?
Hastalık öncesi döneme göre kişilerin cinsel yaşamında olumsuzluklar artmaktadır.Bunda şizofreni hastasının çevreyle ilişki kurma konusundaki güçlüklerinin karşı cinsle ilişkilerini özellikle bozmasının da rolü vardır.Ayrıca bazı antipsikotikler hem kadınlarda hem erkeklerde cinsel işlev bozukluğuna yol açabilir.Özellikle prolaktin adlı hormonu artırıcı etkisi olan antipsikotikler kadınlarda adet düzeninin bozulmasına,göğüsten süt gelmesine yol açabilir.Erkeklerde ise isteksizlik,sertleşme güçlüğü,erken boşalma görülebilir.Bu durumlarda ürolog ya da kadın doğum uzmanına gitmeden önce psikiyatriste danışılması uygun olur.İlaç dozunun azatılması ya da ilacın değiştirilmesiyle bu etkilerin giderilmesi mümkündür.
Elektrokonvulsif tedavi şizofreni hastalarında etkili midir?
Şizofrenide elektrokonvulsif tedavinin sınırlı bir yeri vardır.Katatonik tip şizofrenide, ciddi intihar riski taşıyan hastalarda elektrokonvulsif tedavinin çok etkili olduğu bilinmektedir.Ayrıca alevlenmeyi yatıştırmakta ilaç tedavisinin başarılı olamadığı durumlarda da bu tedavi uygulanabilmektedir.
İğne şeklindeki uygulanan uzun etkili antipsikotiklerin(depo) tedavideki yeri nedir?
Depo antipsikotikler ağızdan ilaç kullanmak istemeyen ya da düzenli bir tedaviyi sürdürmesini sağlayacak desteğe sahip olmayan(örneğin ilaç kullanmasını hatırlatacak aile bireyleri gibi.)hastalar için bir alternatiftir.İğne olmak hap yutmaya göre daha sıkıntı verici olsa da tedvinin 2-3 haftada bir yapılan bir iğneden ibaret olması bazı hastalar için de cazip gelmektedir. Bütün kronik hastalıklarda tedavi uyumu ciddi sorundur,şizofreni tedavisinde daha da ciddi bir sorundur.Depo ilaçlarla yapılan tedavinin en önemli katkısı ilaç uyumsuzluğunu azaltarak alevlenme riskini düşürebilmesidir.Ancak ağızdan kullanılan her ilacın depo şeklinin olmadığını da akılda tutmak gerekir.
Şizofreni hastasının mutlaka hastaneye yatması gerekir mi?
Bu şart olmamakla beraber çoğu hasta en az bir kez hastaneye yatmaktadır.Hastane yatışı özellikle başlangıçta tanı koymak,ilaç uyumunun bozulduğu durumlarda bunu sağlamak için ve kişinin kendine ya da çevreye zarar verme riski taşıdığı durumlarda gereklidir.
Şizofreni hastalarında başka psikiyatrik bozukluklar da görülür mü?
Evet. Sıklıkla depresyon dönemleri,daha nadir olarak mani dönemleri görülür.Hastaların bir kısmında obsesif kompulsif bozukluk denen takıntılı düşünceler ve tekrarlayıcı davranışlarla karakterize hastalık görülebilir.En sık görülen durum ise alkol, madde ve sigara bağımlılığıdır.
İlaç tedavisi ne kadar sürer?
İlaç tedavisinin süresi hastanın durumuna göre değişiyor. Örneğin sadece bir alevlenme dönemi yaşamış ve ilaç tedavisiyle tüm belirtileri gerilemiş bir hastada bir yılın sonunda ilacın kesilmesi mümkün olabilir. Ancak çoğu zaman şeker hastalığı ya da yüksek tansiyonda olduğu gibi şizofrenide de hastanın uzun yıllar ilaç kullanması gerekir. Bu özellikle alevlenme dönemlerinin tekrarlandığı durumlarda şarttır. Zaten hastalığın alevlenmesinde, ilaçların düzenli kullanılmamasının büyük etkisi vardır. İlaç kullanırken iyi durumda olan kişilerde sıklıkla (ben iyiyim ilaca ihtiyacım yok) düşüncesi oluşur. Ancak şizofreni gibi kronik hastalıkların tedavisinde hastalık belirtileri gerilemiş olsa da koruyucu tedaviye devam etmek gerekir. Bu, her gün diş fırçalamak gibi koruyucu bir önlem olarak düşünülebilir.
Şizofreni hastası tümüyle eski haline dönebilir mi?
Şizofreniyi ortaya çıkaran nedenler ve belirtiler hastadan hastaya değiştiği gibi hastaların seyri de farklılık gösterir. Tam ya da tama yakın düzelme hastaların yaklaşık 1/3’ü hafif derecede bozukluk gösterse de hayatını devam ettirebilir. Yine 1/3’e yakın bir grup orta derecede gerilemeye uğrarken yardımsız yaşaması mümkündür. Ancak hastaların %40-60’ında tek başına hayatını kazanmasına ya da devam ettirmesine engel olacak düzeyde yeti kaybı olmaktadır.
Şizofreninin ilaçlar dışında tedavi yöntemleri var mıdır?
İlaçlar şizofreni belirtilerini kontrol altına alma konusunda etkili olmakla beraber tek başına yeterli olmazlar. Örneğin içe kapanma,isteksizlik,az konuşma,erteleme,üşenme,sıkılma gibi belirtilerin ilaç tedavisinden fazla etkilenmediğini hem hastalar hem yakınları bizzat gözlemektedir. Oysa bunlar ve benzerleri de şizofreni nedeniyle gerileyen yetilerdir. Bu noktada destekleyici psikoterapiler ve psikososyal tedavilerin de ilaç tedavisine eklenmesi gerekir.
Bu yöntemler ilaç tedavisinin yerine geçebilir mi?
Hayır.Tüm bu yöntemler ancak ilaç tedavisi sürerken yararlı olmaktadır. Basitçe söylersek ilaçlar hastamızın çevresindekilerle aynı dili konuşması, sağlıklı düşünmesi için şarttır. Örneğin grup tedavisine devam ederken kendini iyi hissedip ilaçlarını kesen bir kişide en geç 1-2 ay içinde düşünce ve algı bozuklukları tekrar ortaya çıkar ve hasta kendisini gerileten bir kısır döngüye girer.
Şizofreni hastaları ve hasta yakınlarına yönelik derneklerin işlevi nedir?
Ülkemizde şizofreni tedavisinin sosyal boyutu çok yetersizdir. Yatan hastaların hastaneden çıkış sonrası psikososyal tedavi alabilecekleri merkezler çok kısıtlıdır. Ayrıca ortak dertlerine çare aramak durumunda olan hastalar ve yakınlarının bir araya gelip sorunları çözümü için güç birliği yapacakları merkezlere gereksinim vardır. Dernekler bir yandan bu işlevi görürken bir yandan da hastaların çeşitli etkinliklere katıldığı, sosyal ilişkilerini geliştirebildiği “kulüp” ortamı sağlamaktadır.
Bu derneklere ulaşma yolu nedir?
Ülkemizde bu derneklerin sayısı giderek artmaktadır.
Grup tedavisine kimler katılabilir?
Şizofreni hastaları için grup tedavisi özellikle kendini ifade etmek, sohbet edebilmek, ailesi dışındaki insanlarla rahat iletişim kurma güçlüğü olan hastalara yararlı olmaktadır.Dolayısıyla hastaların çoğu grup tedavisi için iyi bir adaydır. Ancak gruba katılmak için belli düzeyde dikkatini sürdürebilme, grup düzeyine uyabilme, konuşulanları kavrayacak kadar zekaya sahip olma gibi ölçütleri karşılamak gerekir. Grup tedavileri bazı üniversite ve eğitim hastanelerinin yanı sıra bazı dernek merkezlerinde de yürütülmektedir.
Sosyal beceri eğitimi ne demektir?
Psikososyal tedaviler kısaca hastanın kişiler arası iletişim kapasitesini artırmayı hedefler. Temel iletişim becerileri, bir sohbete başlama, devam ettirmek, günlük hayatta karşılaşılan sorunları aşmak, yardım isteyebilmek gibi sık rastlanan eksiklikleri giderecek alışkanlıkların kazandırılmasını hedefler. Psikoeğitim denen, hem hastayı hem aileyi hastalık ve tedavi konusunda bilgilendirmeyi amaçlayan eğitimler de şizofreni tedavisinin mutlak bileşeni olmalıdır.
Alkollü içki kullanmak hastanın sıkıntılarını azaltır mı?
Alkollü içki kullanan çoğu kişi gibi şizofreni hastası da rahatlamak, sıkıntılarından kurtulmak ya da neşelenmek beklentisiyle içer. Alkol kullanımı geçici bir rahatlama sağlasa da sık ve sürekli alkol almak şizofreninin alevlenmesine yol açacaktır. Ayrıca alkol, tedavi için kullanılan ilaçların yan etkilerini de artırmaktadır.
Madde kullanımı hastaların sıkıntılarını azaltır mı?
Hayır. Ancak özellikle batı ülkelerinde şizofreni hastalarının önemli bir kısmının yaşadışı maddeleri kullandığı bilinmektedir. Malesef bu durum ülkemizde de yaygınlaşmaktadır. Hastalar, bu tür maddeleri kullanırken hastalığın verdiği sıkıntıdan, zihinsel ve fiziksel durgunluktan, isteksizlikten kurtulmayı ummaktadır. Yani bu maddelerin kendilerini biraz “canlandırmasını” beklemektedirler. Ancak çoğu zaman canlanan sadece hastalığın pozitif belirtileri dediğimiz halüsinasyon, hezeyanlar ve dağınık amaçsız hareketler olur.
Esrar içmek şizofreniye yol açar mı?
Evet. Bu konudaki kanıtlar giderek arttırmaktadır. Esrar bütün dünyada en sık kullanılan yaşadışı maddedir. Ancak her esrar içende şizofreni veya diğer psikotik bozukluklar ortaya çıkmaz. Özellikle esrar içmeye 15-16 yaş veya öncesinde başlanmışsa, esrar sık kullanılıyorsa, kişinin ailesinde şizofreni hastası bulunuyorsa, bu kişilerde esrar kullanımına bağlı psikoz ortaya çıkma riski 2-2.5 kat artar. Bununla beraber esrar içmenin tek başına şizofreni nedeni olmadığı, ancak önceden var olan yatkınlık zemininde hastalığın ortaya çıkmasını tetiklediğini söyleyebiliriz.
Şizofreninin alevlenmesi ne demektir?
Alevlenme (relaps) çoğu zaman pozitif belirtilerin yani halüsinasyon, hezeyan ve dağınık ya da amaçsız davranışların tekrar ortaya çıkması ya da artış göstermesi şeklinde kendini gösterir. Kişi bu süreçte gerçeği değerlendirme yeteneğini de kaybettiği için bir yandan hastalığı ağırlaşırken bir yandan da hasta olmadığına, gördüğü hayallerin ya da düşman bellediği kişilerin gerçek olduğuna sarsılmaz biçimde inanmaktadır. Hastalığın alevlenmesine erken dönemde müdahale edilmezse genellikle belirtileri kontrol edebilmek için hastaneye yatış gerekir. Bazı hastalarda alevlenme negatif belirtiler dediğimiz çevreden uzaklaşma, içe çekilme, kendine bakımda gerileme, işini ya da okulunu bırakma gibi belirtilerin artışıyla ortaya çıkar. Ancak sıklıkla alevlenme sırasında hem pozitif hem negatif belirtiler birlikte artış gösterir.
Hastalığın alevlenmesine neden olabilecek etkenler var mıdır?
Hemen hemen bütün araştırmalarda şizofreni hastasının alevlenme yaşamasının ilaçları belirtilen şekilde kullanmamak ya da tümüyle bırakmakla yakından ilişkili olduğu sonucuna varılmaktadır. Tedavi uyumunun bozuk olması alevlenme riskini 3-4 kat artırıyor. Ancak tedavisine önerildiği şekilde devam eden hastalarda da diğer tetikleyici nedenler devreye girebilir. Örneğin alkol ya da madde kullanmak, yaşadığı ortamda (sıklıkla aile içinde) sürekli gerginlik ya da maddi sorunlar yaşanması, ciddi bir bedensel rahatsızlık geçirmek gibi. Benzer şekilde, iş ya da sınav stresi, bir yakınından (eş,sevgili gibi) ayrılmak ya da yakınının ölmesi de alevlenmeyi tetikleyebilir.
Hastalığın alevlenme dönemini önceden kestirmek mümkün müdür?
Çoğu zaman evet. Çünkü kişiden kişiye değişmekle beraber, bir hastada her alevlenme öncesinde benzer davranış değişiklikleri görülür. Bu değişiklikler alevlenme belirtilerinin öncesindeki 2-3 haftada ortaya çıkar. Örneğin durgunlaşmak, önceden çok söz edip sonradan unutulan konuların tekrar tekrar konuşulmaya başlanması, dine ve ibadete olan ilginin artması, uykusuzluk, sinirlilik, çok yıkanmaya başlamak (ya da tersi), işi ya da okulu bırakmak gibi belirtiler alevlenmenin haberci belirtilerindendir. Aileler ve hastalar önceki alevlenme dönemlerinden önce görülen belirtileri tespit ederek bunların hastada görülüp görülmediğini izleyebilir. Bu erken belirtiler saptandığında hemen hekime başvurulması durumunda alevlenmenin önlenmesi mümkündür.
Hastalığı nedeniyle eğitimine devam edemeyenlerin hakları korunabilir mi?
Liselerde devamsızlık için sağlık kurulu raporu işe yaramaktadır. Üniversite öğrencilerinin okulu belirli bir sürede (4 yıllık okullar için 6 yılda) bitirme zorunluluğu vardır. Bu nedenle okula devam edemeyecek durumdaki öğrencinin haklarını kaybetmemesi için hastalığı nedeniyle kaydının bir ya da iki yarı yıl dondurulmasına ilişkin rapor alması gerekir. Durumu düzelen öğrenci tekrar okuluna döneceği zaman bu yönde yeni bir rapor alması gerekir. Birden fazla kayıt dondurma raporu alınabilir, ancak bazı üniversitelerin ikiden fazla kayıt dondurmayı kabul etmedikleri bilinmektedir.
Şizofreni hastası ilaçlarını ücretsiz olarak temin edebilir mi?
Evet. Sosyal güvencesi olanlar hastalık tanısını ve ilaçların sürekli kullanılması gerektiği yönünde bir kararı içeren sağlık kurulu ilaç raporu aldığı taktirde ilaç alırken ödenen (%10-20’lik) katkı payını ödemezler. Yeşil kart sahipleri de aynı haktan yararlanabilir.
Şizofreni hastası askerlik yapabilir mi?
Yasaya göre askeri hastane sağlık kurulları şizofreni tanısı almış kişilerin askerlik için elverişli olmadığına karar verip bu yönde rapor düzenler. Ancak uzun süredir iyi durumda olan hastaların bu iyilik hali askeri hastane hekimlerince de gözlendiği durumlarda askerlik yapması yönünde karar çıkabilmektedir.
Şizofreni hastası evlenebilir mi?
Pratik olarak evet. Yani evlenen taraflar bu konuda fikir birliği içindeyse engel yoktur. Ancak yasada “sağlık kurulu raporuyla evlenmesinde tıbbi sakınca bulunanlar”ın evlenemeyeceği belirtilmektedir. Evlilik girişiminde bulunmadan önce hastanın hekimine danışılması ve hastanın evleneceği kişiye önceden bilgi verilmesi uygun olur. Yasal çerçevede bir yana, evliliğin ciddi kişinin bu kararı alırken öncelikle kendi sorumluluklarını yerine getirip getiremediğini iyi değerlendirmesi gerekir. “evlensin, iyileşir” şeklindeki yaygın görüş hatalıdır.
Şizofreni hastalarının çalışması için ne gibi kolaylıklar sağlanmıştır?
Devletin “özürlü” tanımına giren, “rahatsızlığı nedeniyle bedensel ve ruhsal kayıp yaşadığı için toplumsal yaşama uyum sağlama ve günlük gereksinimlerini karşılamada güçlükleri olan” yurttaşlara iş bulma kolaylığı sağlama yönünde düzenlemeler vardır. Öncelikle hastane sağlık kurullarından alınan, hastanın yeti kaybının %40’ın altında olduğunu gösteren bir belgenin alınması ve bu belgeyle iş kurumu’nun o ildeki şubesine başvurulması gerekir. Hastanın ayrıca tüm devlet kuruluşları ve belediyeler tarafından açılan sınavlara da girmesi gerekmektedir. Bu sınavlar hakkında Özürlüler İdaresi Başkanlığı’nın 03124197924 no lu telefondan bilgi edinilebilir.
Şizofreni hastası devletten maddi yardım alabilir mi?
“Özürlü maaşı” konusunda 2022 sayılı kanunda “başkasının yardımı olmaksızın hayatını devam ettiremeyecek şekilde özürlü olduklarını tam teşekküllü hastanelerden alacakları sağlık kurulu raporuyla kanıtlayan ve kanunen bakmakla mükellef kimsesi bulunmayan özürlülerden her türlü gelirleri toplamının aylık ortalaması belirli bir miktarın altında olanlara maaş bağlanır” denmektedir. Sağlık raporu, SSK, Bağkur veya Emekli Sandığı’ndan maaş almadığına ilişkine belgelerin yanı sıra kaymakamlık veya malmüdürlüğünden alınacak başvuru belgesinin de doldurulması gerekmektedir. Bu durumda hastaya “yeşil kart” da verilir.
Kaynak: Psikiyatrist Dr.Gönül ERDAL
Yazı: Şizofreni nedir?